Araba Sevdası (günümüz Türkçesiyle)
Türk edebiyatının ilk realist romanı olmasıyla ayrı bir noktada duran Araba Sevdası, yazarın içinde yaşadığı döneme yaptığı oldukça önemli bir eleştiriyi de barındırır. 1889 yılında kaleme alınan roman, 1898 yılında basılır. Romanda dönemin burjuva gençliğinin Avrupa toplumuna duyduğu hayranlığı abartarak, kendi kültürünü yok sayması ve ardından yaşadığı farkındalık işlenir. Her okumada yeni bir keşif yapmanıza olanak tanıyan Türk Edebiyatının klasik eserlerinden biri olan Araba Sevdası, sadece geçmişin toplumuna bir eleştiri yapmakla kalmaz, bugünün toplumundaki batı özentisinin temelinin nereye dayandığını da oldukça net bir biçimde açıklar. Türk Edebiyatının gelişimi açısından büyük bir rol oynayan Recaizade Mahmut Ekrem’in en önemli eserlerinden biri olan bu eser ile hem ülkemizin geçmişteki toplumsal yapısına dair birçok bilgi edinebilir hem de Türk edebiyatının bugün geldiği noktayı çok daha doğru bir şekilde anlamlandırabilirsiniz.
İmkânsız Bir Aşkın ve Gerçeğin Romanı; Araba Sevdası
Oldukça iyi eğitim olanaklarına sahip olmasına karşın eğitim ve öğretim açısından yetersiz olan ve batı toplumlarının yaşam biçimine özenen 20’li yaşlarının başındaki Bihruz Bey’in merkezde olduğu roman, kültür kavramının ne kadar değerli olduğunu gözler önüne serer. Babasından kalan miras ile yaşayan Bihruz Bey, tam olarak bilmediği Fransızcası, şık ve pahalı Avrupa malı fayton arabası ile, eğlence mekanlarında olmadığı biri gibi davranır. Kendi arabasına benzeyen bir başka arabada gördüğü iki güzel kadından birine ilk görüşte âşık olan Bihruz Bey, onu tekrar görebilmek için aynı yere birçok defa gider. İyi bir aile kızı olduğunu düşündüğü kadın aslında tam tersidir fakat Bihruz Bey kara sevdaya tutulur. Bu sırada etraftaki herkese ve kendine olan ilgisini yitirir. Âşık olduğu kadının öldüğüne inanarak, mezarını aramaya başladığında ise kadının aslında kim olduğunu öğrenir ve aklı başına gelir.
Batı Etkisinin Yarattığı Kültür Karmaşası, Bugününüze Işık Tutsun!
Araba Sevdası ilk bakışta bir aşk romanı gibi görünse de aslında toplumsal eleştirinin perde arkasında daha büyük rol oynadığı bir kitaptır. Dönemin yüksek memur ve tüccarlarının çocuklarına yapılan ağır bir eleştiri barındırmasının yanında aslında özünde yazarın kendisine yaptığı bir öz eleştiriyi de içerir. Türkçenin kaba bir dil olduğunu düşünen ana karakter, Türklerin de medeniyetten yoksun olduklarını düşünür ve bu sebeple o dönemin toplumunda sıkça gözlemlenen batı özentisiyle hareket eder. Araba Sevdası, Bihruz Bey’in bir kadına olan aşkından ziyade o kadının soylu ve Avrupai görünümüne yani kendi kafasındaki ideal kadına duyduğu aşkı anlatır. Recaizade Mahmut Ekrem, usta kalemi ile bir aşk hikayesi merkezinde Osmanlı’nın en büyük sorunlarından biri olan batı özentisine ciddi bir eleştiri yapar. Günümüzde hala özellikle gençler üzerinde hissedebileceğimiz batı özentisinin kökenini gözlemlemenize yardımcı olacak bu kitap Türk toplumu açısından çağını aşan bir mesaj içerir.
Yazar Hakkında
Türk edebiyatına büyük katkı sağlayan Recaizade Mahmut Ekrem, 1847 yılında dünyaya geldi. Özel öğrenim gören yazar, eğitimini sağlık sorunları nedeniyle yarıda bıraktı. Namık Kemal ile tanıştıktan sonra Encümen-i Şuara’ya katıldı ve Tasvir-i Efkâr gazetesinde yazıları yayınlanmaya başladı. Batı edebiyatından çeviriler yapan yazar, 1870’te ilk oyunu olan Afife Anjelik’i kaleme aldı. Ardından Nağme-i Seher isimli bir şiir kitabı yazdı. Servet-i Fünun edebiyatının temellerinde büyük emeği bulunan yazar, şiir için her şeyin konu olabileceğini savunarak, Divan şiir geleneğinin karşısında durdu. Tüm yapıtlarında ‘Sanat sanat içindir’ ilkesini benimseyen usta kalemin roman ve öykülerinde realizmin etkisi görülür.