Dokuzuncu Hariciye Koğuşu- P. Sefa
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu - Peyami Safa tarafından 1930 yılında kaleme alınmış bir Türk Edebiyatı klasiğidir. Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nda okurlara hasta bir insanın gözünden ve iç dünyasından yansımaları sunar. Birçok açıdan Türk Edebiyatı içinde bir ilk ve öncü kabul edilen roman, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın anlatımı ile "acının ve ıstırabın yegâne kitabı" olarak tanımlanmıştır. Eserin incelediğiniz baskısı Ötüken Neşriyat tarafından yapılmış ve 2016 yılında raflarda yerini almıştır.
Ömrü Hastanelerde Geçen 15 Yaşında Bir Çocuk
Romanın baş karakteri olan on beş yaşındaki çocuk, yaklaşık sekiz senedir dizindeki bir kemik rahatsızlığı nedeniyle tedavi görmektedir. Ancak dizindeki rahatsızlık tam olarak teşhis edilemediği için etkili bir tedavi uygulanması oldukça güçtür. Her gün hastane odalarında ve koridorlarda geçen gençlik yılları, çocuğu gitgide daha çok yıpratır. Bir yandan hastalığının sebep olduğu acılar, bir yandan da tedavi sürecinin belirsizliğinden doğan bunalım onu tedirgin, mutsuz ve özgüvensiz birine dönüştürür.
Peyami Safa'nın Kendi Hayatından İzler
Dokuzuncu Hariciye Koğuşu, birçok açıdan Peyami Safa'nın kendi hayatı ile kesişen otobiyografik bir eserdir. Çünkü Peyami Safa da tıpkı romanının baş karakteri gibi on beş yaşında hastanede uzun tedaviler görmüş ve oldukça bunalımlı bir ilk gençlik dönemi geçirmiştir. Dahası, uzun bir süre boyunca ayağının kesilmesi ihtimali ile karşı karşıya kalmıştır. Dokuzuncu Hariciye Koğuşu da baş karakterin anılarını günden güne yazdığı bir defter gibi kaleme alınmıştır. Bu sebeple birçok okura ve edebiyatçıya göre Peyami Safa bu eserinde kendi yaşadığı bunalımlar üzerine yazdığı anıları kurgulamıştır.
Aşk Tüm Bunalımların Üstesinden Gelebilir mi?
Geçirdiği depresif ve çaresiz günlerden birinde genç çocuğun hayatına kendinden dört yaş büyük bir kız girer. Nüzhet adındaki bu kız, oldukça zengin bir paşanın tek çocuğudur. Çocuğun Nüzhet'e olan aşkı oldukça güçlü olsa da sakat kalma ihtimali ve Nüzhet ile aralarındaki uçurum, çocuğu daha da içinden çıkılmaz bir ruh haline sokar. Üstelik Nüzhet'in ailesi, kızlarını zengin ve sağlıklı bir doktor olan Ragıp Bey ile evlendirmek istemektedir. Tüm bu sebeplerden hem ruhsal hem de fiziksel acılar ile boğuşan çocuk, her şeyin üstesinden gelmeyi başarabilecek midir? Sağlığı ve aşkı arasında bir tercih yapması gerekirse, hangisini seçecektir?
Türk Edebiyatı'nın En Önemli Psikolojik Romanlarından Biri
Bilindiği üzere, Türk edebiyatında verilmiş ilk psikolojik eser Mehmet Rauf tarafından kaleme alınan Eylül'dür. Ancak Dokuzuncu Hariciye Koğuşu da içinde barındırdığı yoğun psikolojik tahliller ve karanlık atmosfer ile psikolojik romanlar açısından Türk edebiyatındaki önemli basamaklardan biri olarak kabul edilir. Peyami Safa'nın anlatımı, insan zihninin, ruhunun ve bilinçaltının derinliklerinde dolaşan, derin çözümlemeler ve sorgulamalar ile dolu olması açısından bir ilktir. Etkileyici ancak yalın bir dil ile kaleme alınmış tasvirler ve abartılı ya da ağdalı cümlelere başvurmadan yapılmış tahliller ile Peyami Safa, her okura kendi gençliğinde yaşadığı bunalımlı günleri aktarmayı başarmıştır.
Hasta Psikolojisinin Eşsiz Bir Anlatımı
Bir yandan sekiz yıldır hiç eksik olmayan bir ağrı, bir yandan ise imkânsız görünen bir aşk... Henüz on beş yaşındaki bir çocuk için mücadele etmesi oldukça zor iki uç olarak anlatılmıştır. Peyami Safa'nın başarısı, kendi deneyimlerinden yola çıkarak kaleme aldığı bu hikâyede, hasta bir çocuğun psikolojisini anlatırken kullandığı teknik ve üsluptan kaynaklanır. Sağlıkla uzadıkları ve göğe doğru uzandıkları için ağaçları bile kendisinden daha şanslı ve mutlu gören bu çocuk, Türk edebiyatı içinde hasta psikolojisini en güzel yansıtan karakterlerden biridir. Hem Peyami Safa'nın hayatı ile ilgili daha fazla bilgi sahibi olmak, hem de Türk edebiyatındaki psikolojik romanların temel taşlarını tanımak isteyen herkes, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ile tanışmalıdır.